Spor medyasının nöbetçi amiri daha ne yapsın.
Önce meslek ahlakına uymayan, meslek erbablarının ipliğini pazara çıkardı.
Gönüllü nöbetini eksiksiz yerine getirmeye çalıştı. Şimdi de, söz verdiği üzere, yozlaşan mesleğin buralara nasıl getirildiğini açıklıyor.
Balık baştan kokar!
Bir laf var: İmam bilmem ne yaparsa, cemaat ….
İşte tam da yaşanan bu.
Söz verdiğimiz gibi medya patronlarına gelelim.
En tepedeki çürüme, anında en alt tabakaya sirayet etmiş durumda.
Sedat Simavi, Erol Aksoy, Kemal Ilıcak.. gibi medya patronları sadece gazetecilik mesleğini yaptılar. Mehmet Ali Yılmaz farklı işleri olan patrondu. Fakat Güneş gazetesinin hit olduğu dönemde, kimsenin işine karışmadı. İşi için yayın organını silah gibi kullanamadı.
Gazetecilik, böyle namuslu, şerefli, onurlu, vatansever… patronlar sayesinde saygı gördü. Halkın sesi, kulağı oldu. Bir kaç istisna hariç, sıkıntı yaşanmadı.
Bu yolda şehitler verildi.
Haber kutsal, yorum hürdü. Gazeteci deyince akan sular dururdu. Basın kartı sahibine açılmayan kapı yoktu. Bu kapıları, ranta çevirmeyi kimse aklından dahi geçirmezdi. Geçirdiği an, o kapının ardına konacağını biliyordu.
Ya şimdi!
Hak, hukuk, adalet adına kamu görevi yapan emekçi insanlar, spor medyasında da öndeydiler. Spor müdürleri ‘baba’ rölünde idiler. Kulüpler ile ilişkiler üst seviyede idi. Amatör branşlar manşetlerde yer alabiliyordu.
Patronlar içine etti
Medyadaki patron değişimi çöküşü başlattı. Özetleyeyim.
Aydın Doğan.. Sirkeci’de Tofaş bayii idi. Milliyet’i aldı. İşte bu gelişme çürümenin startını verdi. Doğan, dönemin etkili gazetesini silah olarak kullandı. İşlerini büyüttü. Holdingleşti. Siyasete posta koydu. İstediğim hükümeti getirip, götürdüm havasına girdi. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ı pijama ile karşıladı. Doymadı! TVler, dergiler, radyolar.. Banka, enerji, inşaat gibi işlere girdi. Kalpazanlık yapar hale geldi. Evet para alıp satan, şubesiz bankanın halen sahibi.
İşte bu Doğan ülkenin medyasının yüzde 73’ünü eline geçirdi.
Doğan yayın yönetmenlerinden Mehmet Yakup Yılmaz’a boğazda yalı aldı. Ertuğrul Özkök’e özel malikhane.. üst kademeye yatlar, katlar neler neler.
Spor servisine ise üvey evlat muamelesi yaptı. Patron bunu yapınca, yok sayılan bölümler patronu taklit ettiler. Damat Ercan Saatçi şarkıcı iken spor müdürü yapıldı. Liyakat çöpe atıldı. Muhabirler kulüp amigoları ile yarışır hale geldi. Yorumcular ceplerine baktı.
Bu Doğan devasa mali gücüne rağmen emekçilerin maaşını az gösterdi. Telif diye el altından ödeme yaptı. Devlete ödemesi gereken onca vergiyi cebe attı. Bir taş ile iki kuş vurdu. Hem maliye kaybetti, hem de çalışanlar. Emekli olanlar alt sınırdan maaş aldı. Tazminatların üstüne yatıldı. Zam yerine zamcık yapıldı.
Binlerce insanın emeğini çaldı. Kul hakkı yedi..
Satıp servetine servet kattı.
Ardından Dinç Bilgin balıklama daldı. O da banka aldı. Farklı işlere girdi. Yayın yönetmeni Zafer Mutlu ilk neşteri spor servisine vurdu. Yurt dışından fiş ve fatura ile hesap kapatılmasını istedi. Hiç bir mali dayanağı olmayan bu durum tuhaftı. Aynı Mutlu, özel okullar, şirketlerin sahibi oldu. Emekçi spor servisi çalışanları üç kuruşa sürünmek ile kaldı.
Uzanlar personele karşı esnek kaldı. Fakat medyasını kamudan ziyade, farklı işleri için kullandı.
Asil Nadir sisteme çomak soktu. Bir de Kutmangil ailesi. Anında saf dışı edildiler.
Albayraklar ile taraflı medya oluştu. Yelpaze genişleyip Demirören sözde patron gibi gösterildi. Spor üvey evlat muamelesine geçti. Öyle ki, kamplara dahi muhabir, foto muhabiri gönderilmez oldu. Yandaşlık zirve yaptı. İşten atılma pamuk ipliğine bağlandı. Yasak olmasına rağmen basın kanununa göre kadro yapılmadı..
Şu an gidin mesela Turkuaz grubuna. Aspor başta olmak üzere gazetelerin spor servislerine. Basın kanuna tabii kaç kişi var. Onda bir değil, binde bir oranında.
Bu hengâme içinde görev yapan spor medyası yozlaştı. Patronlar, müdürler, şefler farklı boyuta geçti. BİP kuruldu. Özel kanallar, TRT yorumcularını gizli kapılar ardında bu baronlar yaptı. Spor müdürleri, huzur hakkı gibi haksız kazançlara daldı. Beleş seyahatleri kovalamaya başladı. Köhnemiş sistem dibe vurdu.
Olan gariban gerçek emekçilere oldu. Sömürülüp durdular. Denek gibi kullanıldılar..
Artık deniz bitti. Kara göründü. Nöbetçi Amir artık her yerde. Havada, karada, denizde.. hatta ormanda, kumsalda, otobanda..
Spor medyasında; Bodrum’da yaşayıp müdürlük yapanlar. Federasyon ve kulüpleri haraca bağlayanlar. Ajans kurup Federasyonlardan iş kapanlar. Dijital kanallarına reklam almak için bin takla atanlar. Ballı ve avanta seyahatları kovalayanlar nefesim ensenizde olacak.
Tıpkı bu medyayı bitiren, sizleri bu hale sokan, bizleri sıkıntılara düşüren kan emici vicdansız patronlar gibi.
İki elim yakanızda olacak. Spor medyasında başı çektiğim büyük temizlik operasyonunu genişleyerek gidecek. Çürük elmalar temizlenecek.
Bunca insanın hakkını gasp eden, aç gözlü patronlar. Bu insanların hakkını nasıl ödeyeceksiniz.
Kul hakkı bu kul.
Haram, zehir ve zıkkım olsun!
Nöbete devam…